- Konya Diyanet-Sen - https://www.konyadiyanetsen.org.tr -

DİN GÖREVLİSİNDE ARANAN ŞARTLAR VE İLAHİYATLARDAN BEKLENTİLER-2

ilhami.2 [1]Din hizmeti ülkemizde özellikle diyanet tarafından yürütülmekte ve burada ilahiyat fakültesi mezunları imam, vaiz ve müftü olarak istihdam edilmekte fakat bu iki kurum arasında koordinasyon eksikliği olduğu açık bir şekilde görülmektedir.

Artık bugün gerek yaygın ve gerek örgün her türlü din eğitimi veren kurumların hizmet elamanlarını ilahiyat fakülteleri yetiştirmektedir ve ülkemizdeki din hizmetinin kalitesi ilahiyat fakültelerinin yetiştireceği elemanlara bağlıdır. Çünkü iyi yetişmemiş bir kimseden iyi bir hizmet beklenemez.

             İlahiyat fakültesi mezunları, sahasında kendilerine müracaat edilen, sözü dinlenen, kimseler olarak yetiştirilmeli. Böylece asıl mesleği ilahiyat olmayan ama dini bildiğini zanneden bu sebeple etrafına birçok kimseyi toplayan şahıslar veya din adına ahkâm kesen medya maymunları meydan bulamayacak itibar kazanamayacaklardır.

Milletimizin bu zararlı tesirlerden koruna bilmesi ancak İslam’ın; her seviyedeki insanımıza ehli tarafından en doğru bir şekilde öğretilmesine bağlıdır. Bu tebliğ görevlileri yerine göre umut olacaklar, toplumun birliğini yardımlaşmasını, kardeşliğini besleyen, ayakta tutan, bağlarını güçlendiren din gönüllüleri olacaklardır.

İslam tarihinin parlak devirlerinde peygamber varisi vasıflı din görevlileri; camide imam, minberde hatip, kürsüde vaiz, dışarıda cemiyetin rehberi, toplumun atan nabzı, emniyet supabı olmayı başarmıştır.

Altını çizerek ifade etmek isterim ki; din görevlisinde bulunması gereken en önemli ve başta gelen vasıf ihlas ve samimiyettir. O olmadan başarıyı ummak motorsuz bir aracın hareketini beklemek kadar abestir. Kaporta ne kadar düzgün olursa olsun motoru arızalı olan vasıtadan hareket, verim beklenemez.

Din görevlisi insanlara yaklaşmak ve onlara yakın olmak zorundadır. Uzaktan kumandalı bir tebliğ ve irşatla başarılı olunamaz. Kendisinde insanlar için çekici, onları kendine bağlayıcı yanı bulunması gerekir. Bunu kısaca mekarimi ahlak diye nitelersek herhalde yanılmış olmayız.

Nitekim kuran-ı kerim en büyük tebliğci peygamberimiz Hz. Muhammed’e (Sav) hitapta “Kaba ve katı kalpli olsaydın etrafından dağılıp giderlerdi” buyurmuştur.

Peygamberimiz on üç senelik bir zaman zarfında parmakla sayılacak kadar yani yüz küsür kişinin kendisine inanmasına sabır ve tahammül gösterecek ölçüde sabırlı. Allah’a en yakın olduğu secde anında sırtına deve işkembesi konularak sözde alay konusu yapılmak istenmesine dahi katlanacak kadar tahammüllü idi.

Mescidi kirleten bir bedeviye kızanlara, bir miktar su atarak meseleyi kapatmalarını öğütleyecek derecede hoş görü sahibiydi.

Hicret sırasında Hz. Ebubekir’le gizlenmek için bir mağaraya sığınıp zahiri sebebi işledikten sonra, Hz. Ebubekir’in Ya Rasulallah eğilip baksalar bizi görürler diye endişe eden dostuna  “üzülme Allah bizimle beraberdir” diyecek kadarda tevekkül sahibiydi.

Bunun yanında azim, tevazu, nezaket ve cömertlik gibi bütün insanlığa örnek olacak daha nice sıfat ve özellikleri vardır ki, tebliğde bulunan hiç kimse onlardan sarfı nazar edemez.

Unutmayalım ki yükseklerde uçmak için aşağılardan yükselmek şarttır.

İlhami KÜÇÜKTÜRKMEN

Diyanet-Sen Konya Şubesi Başkan Yardımcısı