Güncel
İslâmiyet ve Hoşgörü
İslâmiyet ve Hoşgörü
Avrupa’da İslamiyet ne kadar korkunç anlatılırsa anlatılsın, Batı İslam’a gebedir. Güneş balçıkla sıvanmaz. Barış, müsamaha, hoşgörü anlamlarına gören İslam dini Rabbimizin izniyle huzura, barışa, merhamete, güvene muhtaç dünya insanlığının kurtuluş adası olacaktır. İslam’ın özü barıştır, sevgidir. İslam savaş dönemlerinde değil barış dönemlerinde yayılmıştır. Hicretin 6. Yılı imzalanan Hudeybiye Anlaşması’nda Umre için gelen Müslümanların sayısı 1400 kişi iken Hicretin 8. Yılı düzenlenen Mekke’nin Fetih ordusu 10.000 kişiye ulaşmıştır.
Dünyada bir takım aşırılıkların yaşandığı gerçeğinden hareket ederek İslamiyet suçlanamayacağı gibi Haçlı ruhuna sahip Hıristiyanların, Siyonist ruha sahip Yahudilerin yaptığı barbarlıklar ve katliamlar perdelenip, üstü örtülemez. İslam’ın güzellikleri, İslam’ın güçlü ve Müslümanların izzetli olduğu dönemlerle ölçülür.
İslam Ülkelerinin açlık ve sefaletinden yararlanarak insanların kandırıldığı, bir takım İslam düşmanı gizli servislerin tuzağına düşürülerek yapılan İslam’la bağdaşmayan tutum ve davranışlar; yüce dinimizin berraklığını bulandırmaz. Dinimiz İslam şu anda İslam’ı temsil ettiğini iddia eden hiçbir örgüt ve yapılanmanın dar kalıplarına sığacak kadar küçük değildir. 1400 yıllık Müslümanların dünyada güçlü oldukları dönemde Müslümanlardan temsil ettiği İslam’ın izzeti, adaleti, hoşgörüsü, birlikte yaşama tecrübesi, bizlere İslam’ın ne kadar İnsan hayatına değer verdiğini gösterir. Yoksa şu anda dünya Müslümanlarının zayıf olduğu her tarafa savrulduğu ve batılıların istediği gibi manipule ettiği Müslümanların tavırları ile İslam’ın hoşgörüsü değerlendirilemez. Çünkü İslamiyet’in şu an dünya ölçeğinde kurumsallaşmış bir otoritesi ve temsili gibi herhangi bir mekanizması yoktur. Ama Hıristiyanların Vatikan’ı, Yahudilerin İsrail devleti gibi mensuplarını savunacak, dinleri hakkında değerlendirme yapacak temsil güçleri vardır. Dolayısıyla Müslümanlar sahipsizdir. Sahipsiz yığınlar hakkında da çok rahat karalayıcı kampanyayı düşmanları yürütmektedir.
Peygamber Efendimizin hayatına baktığımız zaman Onun ne kadar hoşgörü ve müsamaha abidesi olduğunu görürsünüz; O, farkında olmadan hata yapan, kusur işleyen, yanlışlık edenleri hatta düşmanlarını bile bağışlamıştır. Kızı Zeynep Bedir Savaşı sonunda Mekke’den Medine’ye devenin üzerinde hicret ederken Hebbar b. Esved onu mızrağıyla vurup yere düşürmüş, karnındaki bebeğin düşmesine sebep olmuş ve bu hastalığından dolayı vefat etmiştir. Daha sonra Hebbar Müslüman olmuş, sonra onu da affetmiştir.
Peygamber Efendimizin heyetler gönderdiği yıllarda Necran’dan gelen Hıristiyan din adamları ve temsilcileri bir ikindi vakti Mescid-i Nebi’ye gelirler, Peygamberimize sorular sorarlar ve Efendimiz onlara vahiyle cevaplar verir. Ayin vakitleri geldiğinde Peygamberimiz onlara Mescid-i Nebi’de kendi dinlerine göre ayin yapmalarına izin verir. Daha sonra onlar kendi dinlerinin hak olduğunu iddia ederler. Peygamberimiz onlara İslamiyet’in son din olduğunu ayetlerle ve aklı, mantiki çerçevede izah etse de inanmazlar. En sonunda Necranlılar, tarafların yalancılar üzerine lanetleşeceği toplantıya (mübahele) çağrılır. O esnada gelen ayetler şöyledir: “Artık sana gelen bunca ilimden sonra, onun hakkında seninle ‘çekişip tartışmaya girerlerse’ de ki: “Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de, Allah’ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim.” (Âl-i İmrân, 61) Ancak Necrânlılar, bu teklifi kabul etme hususunda cesur davranamadılar ve onun yerine haraç ödemeyi kabul ettiler. Karşılığında Hz. Peygamber (sav) ibadet ve inanç hürriyetlerini, can, mal ve onurlarını yasal güvence altına alan bir mektup verdi.
Peygamberimizin hayatında Mekke’nin fethindeki umumi bağışlamadan tutunda amcası Hamza’nın katili Vahşi’ye varana kadar, yüzlerce kez insanları bağışlamıştır. Uhud Savaşı’nda Peygamberimizi dinlemeyip yerlerini değiştiren okçulara dahi kızmadı onları bağışladı. Bu olaydan sonra inecek şu ayet Peygamberimizin yumuşak huyluluğunu ve engin hoşgörüsünü Allah katında tescilliyordu; “O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever. “(Âl-i İmrân, 159)
Rabbim bizleri yüce dinimizin emrettiği barış, affedicilik, hoşgörü ve müsamaha ile kalpleri fethedecek davranışlarda bulunabilmeyi nasip etsin.