Konuk Yazar
DEĞİŞEN ZAMAN MI İNSAN MI?
Büyükler bir şeyi beğenmediklerinde bizim zamanımızda öylemiydi; büyüğe saygı, küçüğe sevgi, yaşlıya hürmet, anlayış, canlıya merhamet, varlıkları korumak vardı derler.
Peki değişen zaman mıydı yoksa insanlar mıydı?
Bilemedik.
Ancak bir gerçek var çok şey değişti.
Başta milli ve dini değerlerimiz olmak üzere Türkiye’de çok şey değişti. Neler mi dersiniz?
El cevap anlatalım sizlere; Geçmişe yolculuk yapıp hasbihal edelim sizlerle…
Önce dini değerlerimizden başlayalım;
Çok eskilerde küçük yaşlarda çocuklar Kur’an Kursuna gönderilir. Aile ve hocalar beraber çocuğa hoş geldin töreni düzenler ve kursun yoluna fenerler dikilir akşam olunca bunlar yakılıp misafirlere ailenin ikramları dağıtılırdı. Günümüzde Konya’da yapılan fener alaylarının kaynağı buradan gelir ama kimseler bilmez. Çocuk ilk gün kendisine yapılan bu kadar karşılamadan sonra ertesi gün eline cüzünü alıp sevinçle heyecanla yollara düşerdi. Günümüzde ise ailenin zoruyla kursa gelen çocuklar, bin bir nazla onları kursta tutmaya çalışan hocalarımız oldu.
Çok eskiler de bayramlarımız vardı.
Gelmesini iple çektiğimiz nenemizin hazırladığı mendillerin içinde ki harçlıklarımızı sevinçle aldığımız, şekere, tatlı ikramına doyamadığımız sıla-i rahimlerimiz, bayramı doyasıya yaşadığımız anlarımız vardı.
Peki ya şimdi…….
Bayramlar, tatil merkezlerine akın edilen, büyüklerin gözleri camlarda, kulakları kapılarda, şekerlerin hiç boşalmadan şekerlikte olduğu bayramlara dönüşüverdi. Bayram kavramını yitirip tatile oldu.
Çok eskilerde düğünlerimiz vardı.
Helal ve harama riayet edilerek yapılan düğünlerimiz vardı; kadın ve erkeğin ayrı ayrı eğlendiği, gelinin baba evinden çıkacağı gün bile dahi kimsenin görmediği, kem gözler bakmasın diye inanılarak etrafının kilim ve battaniye ile örtüldüğü, gösterişten ve israftan uzak düğünler…
Günümüzde ise Müslüman kimliğimizi yansıtan taraflar hep budanarak, din-i Mübin’imizin cevaz vermediği pek çok batı âdeti maalesef bu düğün merasimlerimizi perişan bir vaziyete çevirdi.
Çok eskilerde ekmeğin kutsallığı vardı,
Sofrada ekmek kırıntıları toplanıp yenir, ekmek bayatlayınca mutlaka değerlendirilir çöpe atılmazdı. Ekmek yere düşünce alna konulup öpülür ve yüksekçe yere konulurdu.
Peki, şimdiler de ne değişti?
Ekmekler hemen bayatlayınca çöpe atıldı, taze ekmeğin içi midede hamur olur denip yenilmez oldu. İnsaflı olanlar ekmekleri ayrı bir poşette toplayıp çöpün kenarına astılar. Yolda ekmek kırıntısını görenler belki göz göre göre basıp geçtiler.
Değişen zaman mıydı insanlar mı sormak gerek…
Milli değerlerimiz vardı önemsediğimiz, hayatımızda yer eden ve saygı duyduğumuz…
İstiklal Marşımız vardı bin bir zorlukla kurtarılan vatan uğruna yazılan…
Eskiden istiklal marşı okunurken tüm ruh-u canımızla söyler, ecdadımızın yaşadığı ciğer yakan hadiseleri düşünürdük. Şimdi ise okullarda vb. yerlerde ruhsuz bir şekilde söylenen, anlaşılması zor ve anlamsız bir alışkanlığa dönüşüverdi.
Türkülerimiz vardı yörelerimizi, hasreti, gurbeti anlatan… Gönlümüzün bam teline dokunan ve bir anlam ifade eden kimilerini ağlatan, kimlerini neşelendiren nasihat veren türküler…
Şimdiler de ise müzik kirliliği yaşanır oldu. Ne dediği ve neyi anlattığı anlaşılmayan kültürümüzü yansıtmayan müzikler…
Milli değerlerimizden dilimiz vardı.
Doğunca ilk annemizden öğrendiğimiz sonraları kendimiz gayreti ile geliştirdiğimiz ve bizi biz yapan dilimiz. İstanbul fethedildiğinde Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerinin İstanbul’un Türkleşmesi için Konya’dan aileleri götürdüğünü okuyunca çok etkilenmiştim. Ama şimdi o ailelerden var mı çok merak ediyorum.
Türkçe anlamları varken bizim yabancı kelimeler kullanmamız, iş yerlerinin ismini ecnebi isimlerle değiştirmenin modernleşme adına yapılması ne kadar komik ve ne kadar vahim bir durum.
Büyük bir düşünür şöyle söylemiş;
“Bir milleti yok etmek isterseniz önce değerlerini, sonra da dinini değiştirmeye çalışın. Ardından gerisi gelir”
Şimdi daha iyi idrak ediyorum bu cümlenin ne anlama geldiğini…
Haydin uyanalım gaflet uykusundan! Milli ve dini değerlerimize sahip çıkalım. Bütün yukarıda zikredilen olumsuzluklar Allah’ın izin ve inayetiyle tekrar olumluya dönüşebilir. Sabır, sebat, azim, gayret, mücahede, tevekkül gibi kelimeler bizim yeniden şahlanmamızı sağlayacak sihirli kelimeler… Bahaneler üretmenin zamanı değil. Her bilinçli Müslüman ömrünün sonuna kadar mücadelesini devam ettirmelidir. Unutulmamalıdır ki; Tahrip etmek, tamir etmeye göre daha kolaydır. Düşmanımız dini ve manevi değerleri tahrip etmek için çalışırken, imanından güç alan biz müminlerin tamirde tembel davranmamızın hiçbir mantıklı izahı olamaz. Ve Minallahi’t-tevfik.
HATİCE SALAR ÜNAL
Konuk Yazar