Ali Koç
Kutlu Doğum Haftası’nda ‘Samimiyet’…
Kutlu Doğum Haftası’nda ‘Samimiyet’…
Kutlu Doğum Haftası, Peygamber efendimizin (s.a.v) doğum yıl dönümü olarak, O’nu anmak, anlamak ve anlatma haftasıdır. Çünkü peygamber efendimiz âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığımız da 2014 yılı Kutlu Doğum Programının ana temasını (Din Samimiyettir) olarak belirlemiştir.
İnsanlık bu rahmetten istifade edebildiği oranda mutlu ve huzurlu olacaktır. Peygamberimizin doğum günü olarak mevlit kandilinde kutlanır. Mevlit Kandili Rebiyülevvel ayının 12. günüdür. Bu itibarla mevlit kandili Rebiyülevvel ayının 11. gününü 12. gününe bağlayan gecedir. Malum olduğu üzere her yıl 10 gün önce gelir.
Kutlu Doğum haftası ise miladi takvimin 571 yılındaki Hicri Takvimin Rebiyülevvel ayının 12. günü kutlanır. Bu günde miladi takvime göre 20 Nisan 571’e denk gelir. Böylelikle 1989 yılından bu yana Diyanet İşleri Başkanlığımız tarafından 14-20 Nisan tarihleri arası Kutlu Doğum haftası olarak kutlanmaktadır. Bu günleri bir fırsat bilerek, bilgimize bilgi, samimiyetimize samimiyet katarak insanlar arasında saygının, sevginin, güven ve kardeşliğin yayılmasına ve kök salmasına katkıda bulunmalıyız. Aksi halde insanlığın acısı ve gözyaşı giderek derinleşecektir.
Peygamberimizi en iyi anmanın yolu onun eşsiz sözlerinin ve davranışlarını kendimize rehber edinmektir. Aksi takdirde Peygamberimizin bizim övgümüze ihtiyacı yoktur. Bir Arap Şairinin dediği gibi “Biz sözlerimizle Peygamberimizi övmüyoruz, Peygamberimizi (s.a.v) anarak sözlerimizi övüyoruz.” Peygamberimizin (s.a.v) birkaç hadisi şeriflerini hatırlatarak, onların güzelliklerini hayatımıza katmaya ve ışıklarından istifade etmeye çalışalım.
Kutlu Doğum vesilesiyle bu defa farklı bir usul deneyelim ve Peygamberin başta insan onuru olmak üzere bize getirdiği değerleri salt soyut birer öğreti olmaktan çıkarıp pratiğe aktarmada neden bu kadar başarısız kaldığımızı sorgulayalım. En temel ahlaki mecburiyetimiz olduğuna inandığım böylesi bir yüzleşme için gelin farklı bir yöntem deneyelim; O’nu kendimize değil, aksine kendimizi O’na anlatalım. Bu sefer O’ndan bize değil bizden O’na giden bir yol takip edelim de bakalım ki üzerinde bulunduğumuz yol bizi O’na götürecek midir? Değilse, Kur’an’ın inanmayanlara sorduğu: ‘Fe eyne tezhebün/Nereye gidiyorsunuz böyle?’ sorusunun muhatabı kimmiş bakalım? İnanıyorum ki müessir bir muhasebe ancak böylesi bir mukayese ile imkân bulacak ve biz de O’nun hayatı ile bizim gerçekliğimiz arasındaki mesafenin yer ile gök kadar olduğunu ancak o zaman göreceğiz.
İnanıyorum ki, siyasetten ticarete hayatımızı oluşturan her bir karede görünen manzara bizim O’na benzemediğimizi söylüyor. O’na benzemek ise bizi onun getirdiği ahlak odaklı bir hayata taşıyan esaslara bağlılığımızdır. Böylesi bir iz takibi ise, Kur’an’a göre Allah’ı sevmek olarak nitelenmiştir. Dindarlıkta ‘ilahi sevgi’nin nihai amaç olduğunu da unutmayalım.
Peygamber efendimizin ümmeti olarak, yetimlere, öksüzlere, gariplere, düşkünlere kol kanat geriyor, yoksulları sahiplenebiliyorsak, en azından bu yönüyle peygamberimizi anıyor, anlıyor, anlatıyor ve kardeşliğin aynı zamanda samimiyetin temellerini atıyoruz demektir. Mevla’m bizleri de bu güzellikleri yaşattığı kullarından eylesin. Sevgili peygamberimizin şefaatine nail olabilme dileklerimle Kutlu Doğum Haftanızı Tebrik Ediyorum…
Duyurular
BAŞKANDAN
Anlaşmalı Kuruluşlar
Sosyal Medya
Sayaç
Misafirhane
Üyelik
Ahmet YILDIZ Köşesi
Diyanet-Sen Tanıtım Filmi
Din ve Toplum Dergisi
Vakıf ve Toplum Dergisi
