Konuk Yazar
Susturduğumuz Çığlıklar…
Yazar
Biz nerde hata yaptık? Hatayı ilkin kimde aradık? İlk çevirdiğimiz ayna kime doğruydu?
İlk’imiz dediğimiz neydi? Sahi biz niçin yaratıldık, nasıl yaşamaktayız?
Allah, zari-yat suresi 56’ncı ayeti kerimede:
“Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” Buyurmakta.
Ayeti kerime dolayısıyla kulluk görevlerimizi hatırlamak gerekirse:
Allah’a Karşı Kulluk Görevlerimiz:
– Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak.
– İbadet vazifelerini yerine getirmek.
– Emirlerine uygun hareket edip yasak ettiği şeylerden sakınmak.
– Allah sevgisini her şeyden üstün tutmak.
– O’nun adını saygı ile anmak.
– Verdiği nimetlere şükretmek.
Diyebiliriz kısaca.
O halde içinden çıkılmaz hale gelen şu dünya ve içindekiler:
Mutluluk, hüzün, sevinç, acı, tatlı, savaşlar, barışlar, ölümler doğumlar neden bizi “kör kuyulara salar?!”
Neden her şeyin nihai bir sona doğru yol alma hakikatini bizden alır?
Biraz daha açıklamak gerekirse:
Doğumlarla beraber ölümlerin an be an bizimle olduğu gerçeğini nasıl unutabiliriz?
Yahut bize ait sandığımız bir sevgili ile yollar ayrışmış ise; Neden körü körüne anılara / mekânlara / şahıslara bağlı yaşarız?
Allah bize müthiş bir güç vermiş: İrade ve bunun yanında teslimiyet.
Aslında sanıldığının aksine çok güçlüyüz.
Nasıl mı?
Acıyla ayrılığın tadını bakmış bir yürek tümden cesaretsiz/güçsüz olduğunu düşünebilir.
Ya da aynı gücü tekrar elde edemeyeceğini. Fakat aynı kişiye farklı bir pencere açarak mesela “”ailen” denildiğinde “o ayrı” diyorsa. Halen gücü var demektir. Gücü var ama gücünü nasıl kullanacağımıza dair gücümüz yok gibi.
Evet biraz karışık bir ifade oldu. Bu konuyu yürek yıkımlarına maruz kalanlarımız sanırım daha iyi anlayacaktır.
Güveni kırılanlar, kendi ayakları üstünde duranlar/durmaya çalışanlar, meslek sahibi olma gayretiyle yola çıkıp;
Allah’ın kendisine verdiği sorumluluğun üstüne ekstra sorumluluk ekleyenler…
Eski bir arkadaşımızla konuşurken annelerimizden bahsettik.
Sahi, anneciğim babam olmaksızın bir markete gitmedi. Bu bizim sürekli girip çıktığımız AVM’ler ve küçük marketler..
Arkadaşımda şu cümleyi kullandı ki manidar:
“Annemi Alaeddin tepesine bıraksak eve nerden geleceğini inan ki bilmez.” İlk etapta cehalet gibi görünse de bu eşine olan teslimiyet ötesi değildir.
Oysa şimdilerde gündüz vakitlerini bir kenara bırakalım gecenin bilmem kaçında kendi başına kapının kilidini açan hanım kardeşlerimiz var. Bu da dolayısıyla demek oluyor ki:
Ekonomik özgürlük denen kavram kapıdan girince, hassasiyetlerimiz diğer kapıdan çıkıyor..
Üzülesi durumlardan bir tanesi.
Şimdilerde kentlerde yaşayanlara bir şeyleri anlatmak oldukça zor. Kültürlü kişiler buna: “kandırmak” zor dese de ben geri adım atmadan yineleyeceğim:
“Anlatmak” zor.
Köylerde yaşayanları bir fikre, bir görüşe kısa sürede ikna edebilirsiniz zira onların ayakları hala toprağa basıyor. Halen kendilerine yukardan bakamıyorlar.
Kentlerde yaşayanlar betonların üstünde geziniyor, betonların içinde “evim” denilen yerlerde yaşıyor. Düşünceleri de betonlar gibi katılaşmış. Betonlar gibi sabitleşmiş. Algılayamıyor. Toprakla su bulaşsa kayıtsız şartsız çamurlaşıyor. Peki betonla su buluşunca öyle mi oluyor? Su hükümsüz. Beton, suyu kabul etmiyor.
Hasılı insan bulunduğu konumu ve şartları sistemin içinde oluşu hasebiyle fevkalade görürken hakikatte öyle olmuyor. Ne yazık ki bu da çok anlaşılmıyor.
Rabbim, yüreklerimizi hakikat limanına sabitlesin.
Kalplerimizi davası yolunda attırsın.
Sözümüz, kelamımız ve selamımız üzerine alınanlara;
Ma’esselam…
Duyurular
BAŞKANDAN
Anlaşmalı Kuruluşlar
Sosyal Medya
Sayaç
Misafirhane
Üyelik
Ahmet YILDIZ Köşesi
Diyanet-Sen Tanıtım Filmi
Din ve Toplum Dergisi
Vakıf ve Toplum Dergisi
